ingilizce Doğa

The grass and the tree are green . 

çimen ve ağaç yeşildir

Today is a day without sun . 

Bugün güneşsiz bir gün.

The trees turn red in September . 

eylülde ağaçlar kızarır

Billy likes to touch the flowers. 

Billy çiçeklere dokunmayı sever.

He and I see the sky Anlamı: 

O ve ben gökyüzünü görürüz.

The Moon is yellow .

 ay sarıdır


flowers, trees, grass, sky, sea, moon, sun

-----------

There is a fire in the kitchen . mutfakta yangın var
The bird is in the air . Kuş havada.
We live in the real world . Gerçek dünyada yaşıyoruz.
The sky is full of stars . gökyüzü yıldızlarla dolu
The fields are yellow . tarlalar sarıdır
She is in her own world now . şimdi kendi dünyasında.
It is not a star . o bir yıldız değil

world, rain, volcano, fire, airs, field, star

-----------

The weather was very bad yesterday . dün hava çok kötüydü

The nature is green . doğa yeşil

The weather is better in the south . Güneyde hava daha iyidir.

I love nature . ben doğayı seviyorum

The Earth is bigger than the Moon . Dünya Ay'dan daha büyüktür.

Nature is the best teacher . doğa en iyi öğretmendir
It is not your land . O sizin araziniz değil.

land, weather, nature, river, earth, mountain, wood

-----------

There is a stone in my shoe . ayakkabımın içinde taş var.
The boy plays with the stones . Oğlan taşlarla oynar.
The wind is cold today . rüzgar bugün soğuk
I am alone in this planet . Ben bu gezegende yalnızım.
Today there is more wind than yesterday . Bugün dünden daha fazla rüzgar vardır.
She likes summer heat .yaz sıcağını sever.



up, forest, stone, wind, heat, rose, planet

-----------

We speak about the climate . biz iklim hakkında konuşuruz
The soil is brown . toprak kahverengi
The climate is very good İklim çok iyi.
The leaves are yellow . yapraklar sarıdır
The landscape is green and beautiful . manzara yeşil ve güzel
How old is the universe ? evren ne kadar yaşlı
The climate is very good . iklim çok iyi
My dog plays with the leaves . köpeğim yapraklar ile oynar
The universe looks black . evren siyah görünüyor

-----------

Rice is the main crop . pirinç ana ürün
There is dust on the table . masanın üzerinde toz var
My brother works in a gas station . kardeşim benzin istasyonunda çalışıyor
All plants need water and light . / Tüm bitkilerin suya ve ışığa ihtiyacı var.
The important crops are coffee and fruit . önemli mahsuller kahve ve meyve
That makes dust . o toz yapar
It is a very good material. Anlamı: O çok iyi bir malzemedir.
I turnry on the light Ben ışığı açarım.
Wood is an important material . odun önemli bir madde
Where are the roots of a plant ? bitkinin kökleri nerede
Those are young plants . onlar genç bitkiler


crop, gas, material, plant, light, dust, sand

------------------

Fiiller: -miş+hikaye Ders: 4/4

I had arrived at school . ben okula varmıştım
You had arrived after me Anlamı: Sen benden sonra varmıştın.
She had lived in five different countries . 5 farklı ülkede yaşamıştı
She had earned their love . onların sevgisini kazanmıştı
We had discovered the solution . Biz çözümü keşfetmiştik.
They had lived together . onlar beraber yaşamışlardı
I had arrived at work . işe varmıştım
She had earned a car . o bir araba kazanmıştı
My brother had earned more than my father . kardeşim babamdan daha fazla kazanmıştı
You had arrived after me . benden sonra ulaşmıştın.

We had known the answer Biz cevabı bilmiştik .

The architect had discovered the old museum . mimar eski müzeyi keşfetmişti

I had not assumed anything . Ben hiçbir şey farz etmemiştim .
We had known this artist . biz bu sanatçıyı bilmiştik
I'd assumed the same. Ben de aynısını farz etmiştim .


lived, discovered, arrived, assumed, earned, known

Fiiller: -miş+hikaye Ders: 3/4

I had tried everything / Ben her şeyi denemiştim.

I had decided to swim . Ben yüzmeye karar vermiştim.

We had decided to walk Anlamı: Biz yürümeye karar vermiştik.

The lady had died here . hanımefendi burada ölmüştü

You had closed the door . kapıyı kapatmıştın.

He had gone home . O, eve gitmişti.

She had tried to drink . o içmeyi denemişti

I had died . Ben ölmüştüm.

We had tried to find you . biz seni bulmayı denemiştik

The castle had closed . kale kapanmıştı

Their father had died . onların babası ölmüştü

You had opened a restaurant . siz bir restoran açmıştınız

My mother had felt nothing . Benim annem hiçbir şey hissetmemişti.

After ten years the restaurant had finally closed . 10 yıl sonra nihayet restoran kapanmıştı.

closed, died, tried, decided, felt, gone, opened

Fiiller: -miş+hikaye Ders: 2/4

I had called you . ben seni aramıştım
You had established a restaurant . sen bir restoran kurmuştun
We had cut the bread . biz ekmeği kesmiştik
She had led the castle . o kaleyi yönetmişti
They had led the country . Onlar ülkeyi yönetmişti.
I had written a book . ben bir kitap yazmıştım
They had called previously . onlar daha önce aramışlardı
You had cut the cheese . Siz peyniri kesmiştiniz.
She had established a family . o bir aile kurmuştu
She had called her friend . o arkadaşını aramıştı
You had taken my place . benim yerimi almıştın
He had never lost his key . o hiç anahtarını kaybetmemişti


called, written, taken, lost, cut, established, led

ingilizce Fiiller: -miş+hikaye Ders: 1/4

we had heard that  Anlamı: Biz onu duymuştuk.

The boy had come from school . Oğlan okuldan gelmişti.
We had eaten meat . biz et yemiştik
She had found my phone . o benim telefonumu bulmuştu
We had walked in the city . biz şehirde yürümüştük
We had given you a motorcycle . sana bir motosiklet vermiştik.
You had come from Brazil . Brezilya'dan gelmiştin.
He had not heard me . o beni duymamıştı

I had heard of this place . Burayı duymuştum.

I had found a spoon . ben bir kaşık bulmuştum

The girls had already eaten . Kızlar çoktan yemişti.

We had given you love . biz sana sevgi vermiştik

I had walked to your house every day . Evine her gün yürümüştüm

I had not eaten in days . Ben günlerce yememiştim

had, walked, heard, eaten, found, come, given

Fiiller: Mastar Hali 2 Ders: 9/9

It does not belong to me . o bana ait değil

She does not want to suffer . o acı çekmek istemez
I do not want to see you suffer . Acı çektiğini görmek istemiyorum.
He does not suffer / O, acı çekmez.
I tried to shut the window . pencereyi kapatmayı denedim
The man does not eat pasta . adam makarna yemez
Drink tea without sugar ! çayı şekersiz iç
He finally started to recover . sonunda iyileşmeye başladı

Does the apple belong to you ? Elma sana mı ait?
Does the hat belong to you ? şapka sana mı ait

What do you drink ? ne içersin

You do not belong to this family . Bu aileye ait değilsin.

shut, belong, suffer, recover, analyze, read, eat, drink

Fiiller: Mastar Hali 2 Ders: 8/9

Do not forget to call me . Beni aramayı unutma .
My son does not hate you . Oğlum senden nefret etmiyor.
Do not forget us! / Bizi unutma!
I need to prepare the house . / Benim evi hazırlamam lazım.
I want to hate sugar . Şekerden nefret etmek istiyorum
Do not forget the answer . Cevabı unutmayın.
Do you want your mother to lose her job ? Annenin işini kaybetmesini ister misin?
I want to introduce you to a friend . / Seni bir arkadaşla tanıştırmak istiyorum.

I have nothing to lose . Kaybedecek hiçbir şeyim yok .

There is no time to lose . Kaybedecek vakit yok .

How do we respond to these letters ? / Biz bu mektuplara nasıl cevap veririz?

It is not good to hate . Nefret etmek güzel değil.

How do they prepare this fish in France ? Onlar Fransa'da bu balığı nasıl hazırlarlar?

We want to introduce her to the public . / Biz onu halka tanıtmak istiyoruz.

Ders: 8/9 assume, respond, lose, forget, prepare, hate, introduce

Fiiller: Mastar Hali 2 Ders: 7/9

The child wants to reach the table . Çocuk masaya ulaşmak istiyor.

She does not affect me . o beni etkilemez

You do not exist ! Sen yoksun!

Do not try to beat him . Onu yenmeyi deneme.

This does not affect me . Bu beni etkilemez.

It is impossible to reach . ona erişmek imkansız

The problem does not affect the whole system . / Sorun tüm sistemi etkilemez.

Let me explain . / Benim açıklamama izin ver.

If you want to achieve it , you have to believe it . / Eğer onu başarmak istiyorsan, inanmalısın.

That car does not exist . / O araba yok

The country continues to exist . / Ülke var olmaya devam ediyor.

The students have to explain their answers / Öğrenciler cevaplarını açıklamak zorundadırlar.

He uses words to reach people / insanlara ulaşmak için kelimeler kullanır.

No , she does not finish the pasta / Hayır, makarnayı bitirmez.

Who is able to explain Duolingo to me ? / Bana Duolingo'yı kim açıklayabilir?

We can achieve it together. / Onu beraber başarabiliriz.

Ders: 7/9 reach, finish, beat, achieve, exist, affect, explain

Fiiller: Mastar Hali 2 Ders: 6/9

We want to produce cheese . biz peynir üretmek istiyoruz
We are ready to begin . biz başlamaya hazırız
How do you define success ? başarıyı nasıl tanımlarsın
I do not want to wait until tomorrow . yarına kadar beklemek istemiyorum
When do I begin? Ne zaman başlarım?
Where do we begin ? nereden başlarız
We had to wait. Beklemek zorundaydık .
He wants to wait for the train . Treni beklemek istiyor.
The teacher wants to define a new word every day . Öğretmen her gün yeni bir kelime tanımlamak istiyor.
Some people try to avoid sugar . Bazı insanlar şekerden kaçınmaya çalışır.
Some people try to avoid sugar . Bazı insanlar şekerden kaçınmayı denerler.
I tried to avoid it . Ben kaçınmaya çalıştım.
How do they define that ? şunu nasıl tanımlarlar?
I need to avoid sugar . Benim şekerden kaçınmam lazım.
She started to produce with only one machine . sadece bir makineyle üretmeye başladı.
To produce meat , animals are necessary . Et üretmek için hayvanlar gereklidir.
How do they define that? Onu nasıl tanımlarlar ?

Ders: 6/9

begin, avoid, prevent, produce, serve, wait, define

Fiiller: Mastar Hali 2 Ders: 5/9

I do not agree . / Ben katılmıyorum.
Do you agree ? katılıyormusun
I do not want to miss the flight . / uçuşu kaçırmak istemiyorum
Do you agree / Siz katılıyor musunuz?
He has to die . / o ölmek zorundadır
How does an animal die ? / Bir hayvan nasıl ölür?
Why do we die? /  Anlamı: Neden ölürüz?
She does not fit in the car . / arabanın içine sığmaz.
I have to accept it ./ Ben onu kabul etmek zorundayım.

The woman has to appear on television tomorrow . / Kadın yarın televizyonda görünmek zorunda.

Do not miss this opportunity ! / Bu fırsatı kaçırma!
Why do we die ?  / biz neden ölürüz
The bear does not fit through the door . / Ayı kapıdan geçmez.
Do you miss me tonight ? / Bu gece beni özlüyor musun
He does not appear again in the novel . O, romanda tekrar gözükmez.

The students do not have to accept the professor 's ideas . / Öğrenciler profesörün düşüncelerini kabul etmek zorunda değil.

Ders: 5/9

die, agree, appear, fit, count, miss, accept