"Are you sick?"
Çeviri:Hasta mısın?
"Your eyes are like stars."
Çeviri:Senin gözlerin yıldızlar gibi.
"They took care of the baby."
Çeviri:Onlar bebekle ilgilendiler.
"Our children are sick."
Çeviri:Bizim çocuklarımız hasta.
"This puts your health in danger."
Çeviri:Bu senin sağlığını tehlikeye sokar.
"They found his body on the beach."
Çeviri:Onlar onun cesedini kumsalda buldular.
"Where is your head?"
Çeviri:Senin başın nerede?
"Bu, hayvanın vücudu."
Çeviri:This is the body of the animal.
"The mother takes care of her children."
Çeviri:Anne çocukları ile ilgilenir.
"That is my hand."
Çeviri:O benim elim.
"The hat is too big for my head."
Çeviri:Şapka benim başım için çok büyük.
"Onun gözleri mavi."
Çeviri:He has blue eyes.
"He has been sick since Saturday."
Çeviri:O, cumartesiden beri hasta.
"The police found a body at the beach."
Çeviri:Polis kumsalda bir ceset buldu.
"Eating fish is good for health."
Çeviri:Balık yemek sağlığa yararlıdır.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
"Thanks very much for your help."
Çeviri:Yardımınız için çok teşekkürler.
"A treatment is not possible."
Çeviri:Tedavi mümkün değil.
"The man died of cancer."
Çeviri:Adam kanserden öldü.
"Where is the emergency?"
Çeviri:Acil nerede?
"I finally won his heart."
Çeviri:Ben sonunda onun kalbini kazandım.
"Her hafta yeni bir yüz"
Çeviri:Every week a new face
"Time is the best medicine."
Çeviri:Zaman en iyi ilaçtır.
Was it cancer?
Anlamı: O kanser miydi?
"I need help!"
Çeviri:Benim yardıma ihtiyacım var.
"In case of emergency, call the police."
Çeviri:Acil durumda polisi ara.
"Currently, there is no treatment."
Çeviri:Şu anda hiçbir tedavi yok.
"Kalp kırmızıdır."
Çeviri:A heart is red.
"Her face is red."
Çeviri:Onun yüzü kırmızı.
"I have to take my medicine every six hours."
Çeviri:Ben ilacımı altı saatte bir almalıyım.
"The doctors found a treatment for your problem."
Çeviri:Doktorlar sorununuza bir tedavi buldu.
"That building does not have an emergency exit."
Çeviri:O binanın acil çıkışı yok.
-------------------------------------------------------------------------------------------
-------------------------------------------------------------------------------------------
"The ambulance took my husband to the hospital."
Çeviri:Ambulans benim kocamı hastaneye götürdü.
"The patients were swimming for their health."
Çeviri:Hastalar sağlıkları için yüzüyorlardı.
"This waiter's hair is black."
Çeviri:Bu garsonun saçı siyah.
"What is your blood type?"
Çeviri:Senin kan grubun ne?
"My grandmother has had three operations this year."
Çeviri:Benim büyükannem bu yıl üç ameliyat geçirdi.
Doktor hastanede.
Anlamı: The doctor is at the hospital.
"The disease has four stages."
Çeviri:Hastalığın dört aşaması var.
"The doctors try to understand the new disease."
Çeviri:Doktorlar yeni hastalığı anlamaya çalışıyor.
"This baby has black hair."
Çeviri:Bu bebeğin saçı siyah.
"Call an ambulance!"
Çeviri:Ambulans çağır!
"Blood is red."
Çeviri:Kan kırmızıdır.
"O, hastanede."
Çeviri:He is in the hospital.
"We need an ambulance."
Çeviri:Bize bir ambulans lazım.
"What disease do I have?"
Çeviri:Bende hangi hastalık var?
"A man without hair, it is like a garden without a flower."
Çeviri:Saçsız bir adam, çiçeksiz bir bahçeye benzer.
"The police found some blood on the floor."
Çeviri:Polis yerde biraz kan buldu.
"Hastalar sağlıkları için yüzüyorlardı."
Çeviri:The patients were swimming for their health.
_____________________________________________________________________________
_____________________________________________________________________________
"I believe more in diet than in drugs."
Çeviri:Ben ilaçlardan daha çok diyete inanırım.
"The pain started yesterday."
Çeviri:Ağrı dün başladı.
"The vision is sharp."
Çeviri:Görüş keskin.
"I had skin cancer."
Çeviri:Bende cilt kanseri vardı.
"Everyone wants to avoid the virus."
Çeviri:Herkes virüsten kaçınmak ister.
"These doctors study different viruses."
Çeviri:Bu doktorlar farklı virüsler üzerinde çalışıyorlar.
The duck's feet are yellow.
Anlamı: Ördeğin ayakları sarıdır.
"We go to work on foot."
Çeviri:Biz işe yürüyerek gideriz.
"Her vision is normal."
Çeviri:Onun görme yeteneği normal.
"Love, pleasure, pain"
Çeviri:Aşk, zevk, acı
"The newspaper says there is a new virus."
Çeviri:Gazete yeni bir virüs olduğunu söylüyor.
"Onun küçük ayakları var."
Çeviri:She has small feet.
"The diet is good."
Çeviri:Diyet iyidir.
"The drugs made him different."
Çeviri:İlaçlar onu farklılaştırdı.
"My diet is hard."
Çeviri:Benim diyetim zor.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
"There has been an accident."
Çeviri:Bir kaza oldu.
"Your legs are tired."
Çeviri:Sizin bacaklarınız yorgun.
"You are the woman of my dreams."
Çeviri:Siz benim hayallerimin kadınısınız.
His arms are short.
Anlamı: Onun kolları kısadır.
"Your dream is my dream."
Çeviri:Sizin hayaliniz benim hayalimdir.
Ağız
Anlamı: The mouth
"The bear has a big neck."
Çeviri:Ayı büyük bir boyna sahip.
"She fell on her arm."
Çeviri:O, kolunun üstüne düştü.
"She has brain cancer."
Çeviri:Onda beyin kanseri var.
"Her legs are long."
Çeviri:Onun bacakları uzundur.
"The accident happened late at night."
Çeviri:Kaza gece geç oldu.
He uses different parts of the brain.
Anlamı: O beynin farklı kısımlarını kullanır.
"This animal has four legs."
Çeviri:Bu hayvanın dört bacağı vardır.
"Her neck is red."
Çeviri:Onun boynu kırmızı.
"There is blood on my arm."
Çeviri:Benim kolumda kan var.
---------------------------------------------------------------
---------------------------------------------------------------
"His father had died of the same illness."
Çeviri:Onun babası aynı hastalıktan ölmüştü.
"Her chest is red."
Çeviri:Onun göğsü kırmızı.
"Those are not my fingers."
Çeviri:Onlar benim parmaklarım değil.
"His teeth are yellow."
Çeviri:Onun dişleri sarıdır.
"Ten sights"
Çeviri:On manzara
"Onun büyük dişleri var."
Çeviri:She has big teeth.
"We have two ears."
Çeviri:Bizim iki kulağımız var.
"I want to see your tongue."
Çeviri:Ben sizin dilinizi görmek istiyorum.
"Out of sight, out of mind"
Çeviri:Gözden uzak, gönülden uzak
"I have a pain in my chest."
Çeviri:Benim göğsümde bir ağrı var.
"The lady has eaten with her fingers."
Çeviri:Hanımefendi parmaklarıyla yedi.
"What illness do I have?"
Çeviri:Bende ne hastalık var?
"What are the effects of the illness?"
Çeviri:Hastalığın etkileri nelerdir?
"She has big teeth."
Çeviri:Onun büyük dişleri var.
"Spanish is her mother tongue."
Çeviri:İspanyolca onun ana dilidir.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
"Her condition is better after the operation."
Çeviri:Onun durumu ameliyattan sonra daha iyi.
"Visits are possible by appointment only."
Çeviri:Ziyaretler yalnızca randevu ile mümkündür.
"Are you ill?"
Çeviri:Sen hasta mısın?
"The nurse gives me medicine."
Çeviri:Hemşire bana ilaç verir.
"The teacher reads his lips."
Çeviri:Öğretmen onun dudaklarını okur.
Benim burnum soğuk.
Anlamı: My nose is cold.
"I need medicine for my back."
Çeviri:Benim sırtım için ilaca ihtiyacım var.
"Why do you want to be a nurse?"
Çeviri:Siz neden bir hemşire olmak istiyorsunuz?
"I have an appointment with the doctor."
Çeviri:Benim doktor ile bir randevum var.
"He is ill."
Çeviri:O, hasta.
"Her lips are blue."
Çeviri:Onun dudakları mavidir.
"The patient's condition changes each day."
Çeviri:Hastanın durumu her gün değişiyor.
"The dog seems ill."
Çeviri:Köpek hasta görünüyor.
Onun sırtında kan var.
Anlamı: He has blood on his back.
"Our patient is in the same condition."
Çeviri:Bizim hastamız aynı durumda.